Ben ,Keyfim ve Kahyası gezdik gördük eğlendik…
Size çok güzel zaman geçirdiğim hafta sonu gezimden bahsetmek istiyorum..
tek başına gezilemez ,canı sıkılır diyenlere selam olsun :) laf aramızda önceleri
bende bu şekilde düşünürdüm .. 20 li yaşlarımda , sonra baktım olmuyor, ilk önce
tek başıma sinemaya gittim.. şimdi anımsıyorum o duygumu , komik gelmişti "tek başına sinemaya gitmek" Sanki herkes bana bakıyor gülüyor gibiydi “haha tek başına gelmiş , hiç
arkadaşı yok haha” der gibiydiler.. Sonra baktım ki herkes kendi havasında ve bu Düşünceler sadece benim iç sesim...
Tek başınalık üzerine Kısa bir açıklama yaptıktan sonra, size gezimden bahsetmeye
başlamak istiyorum..eveet haziranın son hafta sonu İstanbuldaydım ..Astroloji
seminerinde Hakan KIRKOĞLU’nun vermiş olduğu seminerde.. o kadar eğitim aldım
ancak pratik yapmayınca dil gibi unutuluyor.. işte bende yeniden hatırlamak ve
acaba içimde heyecan var mı yok mu devam etsem mi etmesem mi diye düşünerek
gittim seminere.. tabi birde biraz hava değişimi olsun istedim..
Cumartesi tüm gün seminerdeydim. Akşam 18:00de çıktık ve
arkadaşlara iftar açmaya gittik.. sohbet , muhabbet ve bol kahkaha.. güzel bir
akşamdı..
Pazar günü, ah ne güzel bir gün geçirdim.. yağmur yağma
ihtimali vardı ve yağsaydı sanırım az sonra anlatacaklarımın bir kısmı belki de
hiç biri olmayacaktı..
Sabahın erken saatlerinde Balta limanında kaldığım
misafirhaneden ayrılıp düştüm yollara.. amacım Balta Limanından Ortaköy’e kadar
yürümek. Bu arada zamanım kısıtlı ve yapmak istediğim çok şey var..
Eveeet.. İyot kokusunu içime alarak başladım yürümeye.
İlkokulda bize öğretilenler aklama geldi “eğer ormanda kaybolursanız, ırmak
bulduğunuzda onu takip edin mutlaka yaşam olan bir yere köye gidersiniz “..
Mis gibi hava eşliğinde devam ediyorum yürümeye, spor
yapanlar, balık tutanlar.. hayat çok erken başlamış. Ve yaklaşık 1 saat sonra
Rumelihisarında buldum kendimi.. içimden burada mı bişeyler atıştırsam yoksa
Ortaköyde mi “diye düşünmeye başladım .. denize karşı oturup, iyot kokusunu
içime çekerek.. ve Nar Cafede oturmaya karar verdim.. bir daha gelememe
ihtimalime karşılık.. denize karşı keyif süreyim dedim.. ne iyi etmişim Nar
Cafede oturmakta.. sempatik bir yermiş.. tabi pahalı orası ayrı :)
1 saat sonra mekandan ayrılarak sırt çantam ve ben yeniden
düştük yollara.. bir yanım sürekli “otobüse binsen mi vaktin dar , evet
gidebilirsin ancak zamanı düşün “ diyor.. diğer yanım ise merak etme öğlen
olmadan Ortaköy de olursun, devam et yürümeye, eve terledin ancak orada mutlaka
uygun bir yer bulup tişört alırsın “ diyor. Ve ben tabiki 2.sesi dinleyerek
yürümeye devam ettim.. saat 11:05 de Ortaköydeydim.. İstanbul’a geldiğimi
buraya geldiğim zaman anlıyorum. Yaklaşık 2,5-3 saatlik bir yürüyüş yapmış
oldum .. üstüne de boğaz turu tam bir saatlik .. harika öyle değil mi.. ve
düşünün bu plan dışıydı ancak istiyordum..
Mis gibi bir hava , pırıl pırıl güneş hafif bir esinti ve
boğaz turunda ben.. nasıl keyifliydi bir bilseniz.. sakindi vapur çok az kişi
vardı.. uzattım ayaklarımı ohhhh esintiyle beraber sanki tüm yüklerimi
üzerimden atmış gibiydim..
1 saat süren turun ardından gitmek istediğim yer olan Forneria
ya yolculuk başladı. İlk defa gideceğim bir yer olduğu için mesafe ve nasıl
gideceğim hakkında araştırmaya girmiştim. Herkesin sorusu “gitmeniz şart mı
burada da güzel yerler var” ve bendeni tepki “hımmm öyle mi diyorsunuz..
gitmeyi çok istiyorum.. bakalım kısmet o zaman” tabi bu şekilde konuşmamın
nedeni İstanbul trafiği.. ve belli bir saatte servisimin kalkacak ve benimde
ona yetişmem gerektiği.
Sonuç olarak otobüs durağında beklerken, Karaköy otobüsü tam
önümde durdu.. ne kadar sürede gideceğimi sordum ve atladım otobüse. Ortaköy-Beşiktaş
derken Karaköyün girişinde sanırım indim. Sanırım diyorum çünkü yanımda oturan
ve yardım istediğim bayan öyle söyledi. Güllüoğlu baklavacısının Karaköy
şubesinin orada indim. Oto yıkamanın oraya geldiğimde yine sordum.. ara sokağa
yönlendirdiler beni.. caddenin sonunda taksi durağının orada diye. Tabi
İstanbul ve ara sokak faktörü tedirgin etmişti beni ancak hedefe az kalmıştı :)yürümeye devam ettim..
Hani hayat size doğru yolda olduğunuzu, tedirgin olduğunuzda
korkmadan ilerlemeniz için işaretler verir ya işte öyle bir yoldu benim ki..
ara sokak öyle güzeldi ki.. capcanlı.. sanat sokağı. Sağlı sollu restorantlar
ve insanlar.. hiç beklemezdim bir ara sokağın bu kadar güzel ve iç acıcı
olacağını.
Bu güzel sokakta çevremi izleyerek yürümeye devam ettim. Ve
karşımda taksi durağı !!! başımı sağa döndürmemle karşıda Forneria yı görmem
bir oldu.. kendimi tebrik ettim.. içimde bir çocuk koşa koşa gitti oraya bense
heyecanımı içimde bastırarak sakin sakin ilerledim yolda. içeri girdim
heyecandan kalbim pırpır.. neden mi bu kadar heyecanlandım. Çünkü Arda
Türkmen’e sempati duyuyorum.. ve kendime söz vermiştim. İstanbul’a geldiğimde
mutlaka gideceğim demiştim. Tabi Ardayı görsem daha güzel olurdu ama olsun
kısmet..
Çok mu uzun anlatıyorum , umarım keyifle okuyorsunuzdur.
Buradan sonraki 2-3 durağım tamamiyle sürpriz oldu benim için.. Forneria ya
giderken Galata Kulesini görmüştüm ve vaktim kalırsa gitmeyi istedim. Mekanı
tavsiye ederim eh bana göre pahalı tabi ama sempatik bir yer, çalışanlar güler
yüzlü hizmet güzel. Tavsiye ederim.
Oradan çıktıktan sonra Galata Kulesinin yakın olduğunu
öğrendiğim için çok dik bir yokuş (bana göre) çıkarak kuleye ulaştım.. sıra
olduğu için içeri giremedim (yıllar önce çıkıp izlemiştim İstanbul’u Galatadan).
Çok güzeldi büyülü.. ve uzun süreden beri ilk defa istanbuldan kaçarak gitmek
istemedim..
Galatadan taksime yürümeye başladım.. tünelin oraya yakın
bir yerlerde ne tarafa doğru gitmem gerektiğini düşünürken sağıma bakmak geçti
içimden ve garip bir şekilde oraya yöneldim.. Galata Mevlevinahesi Müzesi…
Kapıdaki görevliyi geçtim içeri girdim. Müze görevlisinde kartımı yenilettim.
Ve başladım gezmeye.. yaşadığımız hiçbir olay tesadüf değildir. Buraya girmemin
güzel bir anlamı vardı benim için. İçerisi çok güzeldi. Huzurlu sakin, kalbe
dokunuşların olduğu bir mekan. Kısa süreli banttan yayınlanan ney eşliğinde
semazen gösterisi.. huzur tek kelime ile huzur. Zamanım olsaydı oturup sesleri
dinlerdim. Buna Şükür.
Oradan çıktıktan sonra 2 tanede kiliseyi ziyaret ettim. Eskiden
kiliselerin havası ayrı gelirdi farklı mistik bir havası olurdu severdim..
şimdi ya acelem olduğum için eskisi kadar ilgimi çekmedi ya da artık benim için
önemini yitirmiş. Sonuç olarak gittim gördüm , mum yaktım duamı ettim. Allah
Kabul Etsin.
Ve son durak servisin kalkmasına yarım saat varken
yazıhaneye ulaştım .. çok güzel dolu dolu keyifli bir İstanbul gezisi geçirdim.
Tek başınalığın keyfini sürdüm..
Yaşasın özgür ruhum .. ve Ruhumun Nefesi :)